Sonsuz Ak - Tumblr Posts
Deirdre of Sorrows (Acıların Deirdresi)
En eski Kelt trajedilerinden biridir. Kraliyet şairinin kral adına bir müzik festivali düzenlendiği gece, şairin karısı dünyaya bir kız çocuğu getirir: Deirdre.
Kızı gören Kelt rahibi, bebeğin büyüyünce dünyanın en güzel kızı olacağını ve onun uğruna savaşlar çıkıp kan döküleceğini rivayet eder. Bunu duyan savaşçılar bebeğin öldürülmesini isterler ancak kral bu düşünceye karşı çıkar. Deirdre'nin yalnız büyümesini ve ileride kendi karısı olmasını emreder.
Bunun üzerine uzak bir diyarda, hemşiresi ve öğretmeni ile büyür Deirdre.
Bir gece rüyasında kuzgun saçlı, kan kadar kırmızı dudaklara sahip bir savaşçı görür ve ona aşık olur.
Sonrasında böyle bir savaşçının gerçekten var olduğunu ve isminin Naoise olduğunu öğretmeninden öğrenen Deirdre, Naoise ile karşılaşır ve kendisini kaçırmasını ister. Deirdre'ye ilk görüşte aşık olan Naoise bu kaçışın sonlarını getireceğini bildiğinden başta reddeder. Kardeşleri Allen ve Arden de bu duruma itiraz ederler ancak Naoise Deirdre'yi bırakamaz ve kardeşlerini de alarak İskoçya'ya kaçarlar hep birlikte.
Bunu öğrenen kral, savaşçılarını onları bulması için görevlendirir. Deirdre ile ve Naoise'i bulan savaşçılar, Naoise'in kardeşlerini ikna ederek, krallığa dönerlerse bağışlanacaklarına inandırırlar. Bu vaade güvenerek hepsi İrlanda'ya geri döner ancak kral sözünü tutmaz. Ülke topraklarına adım attıkları an, Deirdre'nin gözü önünde önce Allen ve Arden'i ardından Naoise'i öldürür.
Kederine daha fazla katlanamayan Deirdre kralın eline geçmeden kaçar ve kendini öldürür. Ölümleri sonrası Deirdre ile Naoise yan yana gömülürler. Her ikisinin de mezarları başında birer ağaç yeşerir. Zamanla bu ağaçların dalları birbirine karışır. Bu, ölümün bile onların sonsuz aşkına son veremediğini gösterir.
18 Ağustos 2024
14.30
Sen kokuyor... Bu şehir sen kokuyor kalbi. Kaçamıyorum. Adım attığım anda senin nefesini soluyorum sanki. Parmakuçlarımda senin nasırların sızlıyor. Yüzümde senin sakallarının izi duruyor. Bir tek sen varmışsın gibi bu dünyada...
Zihnimden silemiyorum Eskişehir'deki o görüntüyü. Karanlık çöktükten sonra girdiğim her dar sokakta gözlerim o görüntüyü aramıştı. Çocuk gibi bisiklete binen gözlüklü, şapkalı bir dev adam... Tanımadığım bir adamın evinden çıkarken gördüm o görüntüyü. Hâlâ sen miydin diye düşünüyorum. Olabilir mi böyle bir mucize? Olurdu ya! Neler neler oldu ki bu olmayacak. Hayat bizi hep "hayır" dediğim yerde karşılaştırmadı mı? Hayat seni her vazgeçişimde karşıma koymadı mı?
Bir yemin gibi kalbi... Seni sevmek bir yemin gibi. Ne zaman bir başka adama yaklaşacak olsam sen beliriyorsun her yerde. Sanki evrenin bana "Sen bu adamdan başkasını sevemeyeceksin." deme şekli gibi.
Hâlâ inanıyorum biliyor musun? Hâlâ ikimiz için yazılmış bir mutlu son olduğuna inanıyorum umutsuzca. Yoksa nasıl dayanırım? Senden umudumu kesersem nasıl hayatta kalabilirim ki? Yaşamaya dair tek bir hevesim kalmaz işte tam o an.
Sen gittiğinden beri hayat durdu kalbi. Işıklar söndü. Bütün bu zifiri karanlıkta savrulurken bir gün yeniden ışığım olacağına inanıyorum.
Işık sendin kalbî.
Yine sırılsıklam aşık olasım geldi bunu görünce. Böyle tertemiz... Aklımı kaybedecek kadar... Geceden sabaha, göndoğumundan günbatımına kadar aklımdan çıkmayacak birisi olsun. Yalnız yürürken bile yanımdaki hayali adımlarını kovalayayım. Aklımı kaybetmek isterdim işte. Böylesi güzel bir duygu uğruna...
Konu hiçbir zaman siz değildiniz bayım. Ben aşkın kendisine aşık bir kadınım hepsi bu.
Söyle ner'desin bal