Airler - Tumblr Posts
1. BÖLÜM TANIŞMA
S ve T, bir arkadaşlık uygulaması üzerinden tanışmışlardı. İlk başta sıradan bir tanışma gibi görünse de, T’nin bipolar bozukluk yaşaması ve mani döneminde olması, bu tanışmayı farklı bir boyuta taşıdı. T, mani döneminde S’nin sosyal medya paylaşımlarını biraz karamsar bulmuş ve bu durum onu derinden etkilemişti. Bu yüzden, S’ye bir şiir yazmaya karar verdi. Şiir, T’nin iç dünyasını ve S’ye olan ilgisini yansıtıyordu. Bu şiir, onların arasındaki ilk iletişim köprüsü oldu ve mesajlaşmaya başladılar.
T’nin felsefe, bilim, şiir ve edebiyat konularındaki derin bilgisi, S’yi adeta büyülemişti. T, sadece bilgi birikimiyle değil, aynı zamanda bu konulardaki tutkusuyla da S’yi etkiliyordu. S, T’nin önerdiği kitapları okumaya ve filmleri izlemeye başladı. Her izledikleri filmden sonra uzun uzun analizler yapıyor, karakterlerin derinliklerine iniyor ve hikayelerin alt metinlerini tartışıyorlardı.
Bu süreçte, S ve T’nin arasındaki bağ giderek güçlendi. S, T’nin önerdiği filmleri izlerken, T’nin bakış açısını daha iyi anlamaya başladı. Film analizleri, onların sadece entelektüel bir paylaşım değil, aynı zamanda duygusal bir bağ kurmalarını da sağladı. Her analiz, onların birbirlerini daha iyi tanımalarına ve anlamalarına yardımcı oldu.
T, S’ye sadece filmler ve kitaplar hakkında değil, aynı zamanda hayatın kendisi hakkında da farklı bir perspektif sunuyordu. S, T’nin yaşamındaki zorlukları ve bu zorluklarla nasıl başa çıktığını gördükçe, ona olan hayranlığı daha da arttı. T’nin bipolar bozuklukla mücadelesi, S’ye ilham veriyor ve onunla daha derin bir bağ kurmasını sağlıyordu.
Sonuç olarak, S ve T’nin tanışma hikayesi, sıradan bir tanışmanın ötesine geçerek, derin bir entelektüel ve duygusal bağa dönüştü. Bu bağ, onların hayatlarına yeni bir anlam kattı ve birbirlerine olan sevgilerini daha da pekiştirdi.
2. BÖLÜM
İÇSEL ÇATIŞMA VE DEĞERLER
T,S’yi günaha davet ettiğinde, S bu daveti kabul etti. Bu karar, S’nin kendi değerleri ve hedefleriyle ilgili derin bir içsel çatışma yaşamasına neden oldu. S, bu süreçte kendi ahlaki ve etik değerlerini sorgulamaya başladı. Bu içsel çatışma, S’nin kendini daha iyi tanımasına ve hayatında neyin gerçekten önemli olduğunu anlamasına yardımcı oldu.
S, bu deneyimle birlikte, kendi sınırlarını ve zayıflıklarını keşfetti. Bu keşif, S’nin kişisel gelişimine katkıda bulundu ve onu daha güçlü bir birey haline getirdi. S, bu süreçte, hatalarından ders almayı ve bu hataları tekrarlamamak için gerekli önlemleri almayı öğrendi.
Sonuç olarak, T’nin daveti, S için zorlayıcı bir deneyim olsa da, bu deneyim S’nin kendini daha iyi tanımasına ve hayatında neyin gerçekten önemli olduğunu anlamasına yardımcı oldu. S, bu süreçte, kendi değerlerine ve hedeflerine daha sıkı sarılmayı öğrendi ve bu deneyim, onun kişisel gelişimine katkıda bulundu.
3. BÖLÜM
HAYALLER VE DÜŞLER
Bir gece, T ve S mesajlaşırken, T aniden romantik bir teklif yaptı: “Seninle bir deniz kenarında sabahlamak istiyorum,” diye yazdı. “Dalgaların sesi eşliğinde, yıldızların altında…” Bu sözler, S’nin kalbinde bir yankı buldu. S, bu fikri okuduğunda kalbi hızla çarpmaya başladı. Gözlerinde canlanan sahne, onu derin bir huzur ve mutlulukla doldurdu.
S, hayalinde, T ile birlikte deniz kenarında oturduklarını, dalgaların ritmik sesiyle sakinleştiklerini ve yıldızların altında birbirlerine sarıldıklarını gördü. Bu düşünce, S’nin içini tarifsiz bir sıcaklıkla doldurdu. “Bu harika olurdu!” diye cevapladı. “O anı hayal bile edemiyorum, çok güzel olurdu.”
Bu romantik anın büyüsüyle, ikisi de ellerinde telefon, birbirlerine olan sevgilerini düşünerek uykuya daldılar. T’nin teklif ettiği bu sahne, S’nin rüyalarına bile girdi ve ona huzurlu bir uyku sağladı. O gece, ikisi de birbirlerine olan sevgilerini ve birlikte geçirecekleri güzel anları hayal ederek uyudular.
10.BÖLÜM
ZOR GÜNLER
Sabah olduğunda, S gözlerini açtığında kendini ailesinin evinde buldu. Annesinin sesi uzaktan geliyordu: “Hadi uyan artık.” S, büyük bir şok içinde yataktan kalktı. Her şey bir rüyadan ibaret miydi? Kafası çok karışmış ve çok üzgündü. Hemen telefonu eline alıp T’yi bulmaya çalıştı ama T sanki hiç olmamış gibiydi. T’den hiçbir iz yoktu. Nefes almakta zorluk çekiyordu. Bir an önce kendini sokağa atmak için kapıya yöneldi. Annesi, “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. “Biraz hava alıp geleceğim,” dedi S, aceleyle.
Sokağa çıktığında, serin sabah havası yüzüne çarptı. Derin bir nefes aldı, ama içindeki sıkıntı geçmedi. Yol boyunca T’yi düşündü. Onunla geçirdiği anılar, adada yaşadıkları gözlerinin önüne geldi. Birden başı döndü ve olduğu yere yığıldı kaldı.
Gözlerini açtığında, beyaz bir tavan gördü. Hastanedeydi. Doktor, birkaç test yaptıktan sonra sonuçları açıkladı: “Hamilesiniz.” S, bu haberi duyduğunda şaşkınlık ve sevinç arasında gidipgeldi. Gözleri doldu, ama gülümsemesi yüzünden eksik olmadı.
Hastanenin kapısına çıktığında, elini karnına koydu ve derin bir nefes alarak, “T, neredesin?” diye fısıldadı. Hamile olduğunu kimse öğrenmeden T’yi bulmalıydı, ama nasıl? İçindeki minik canı düşündü, kalbi bir kez daha hızla çarptı. T’yi bulmak için kararlıydı ve bu yeni hayatın sorumluluğunu taşıyacak gücü kendinde bulabilecek mi?
11.BÖLÜM
BİLİNMEZ
Günler geçiyordu ve S, T’den hala hiçbir haber alamıyordu. Bütün bunların gerçek olmadığını düşünecekti ama karnındaki küçük kıpırtı her şeyin gerçek olduğunun ispatıydı. S, kendini çok yorgun hissediyordu; her şey birbirine karışmıştı ve ne yapacağını bilmiyordu. Tek istediği, tekrar T’nin kollarında olmaktı.
Bir sabah, S dalgın düşüncelerle sokakta yürürken yanına bir taksi yaklaştı. Şoför, camı indirip elinde bir not uzattı. Notta, “Seni bulacağımı biliyordum. Lütfen arabaya bin,” yazıyordu. S, notu okuduğunda kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu, T’nin bir mesajı olmalıydı.
S, tereddüt etmeden taksiye bindi. Şoför, sessizce arabayı sürmeye başladı. Yol boyunca S, T’yi bulma umuduyla doluydu. Kalbi hızla çarpıyor, aklında binbir düşünce dolaşıyordu. T’yi bulduğunda ne söyleyecekti? Neler oluyordu? Bu soruların cevabını bulmak için sabırsızlanıyordu.
Taksi, şehir merkezinden uzaklaştıkça S’nin heyecanı daha da arttı. Sonunda, taksi bir orman yoluna saptı ve küçük, sevimli bir kulübenin önünde durdu. Şoför, S’ye dönüp, “Buraya kadar,” dedi. S, derin bir nefes alarak arabadan indi ve kulübeye doğru yürümeye başladı.
Kapıya yaklaştığında, kapı yavaşça açıldı ve T, kapının eşiğinde belirdi. T, S’yi görünce gözleri doldu ve ona doğru koştu. İkisi de birbirine sarıldı ve uzun süre ayrılmadılar. S, T’nin kollarında kendini güvende ve huzurlu hissediyordu. T, S’nin kulağına fısıldadı, “Seni asla bırakmayacağım.”
S, gözyaşları içinde, “Neler oluyor yoksa ben deliriyor muyum?” diye sordu. T, derin bir nefes alarak, “Her şeyi anlatacağım, biraz sakinleş,” dedi. T, S’yi kulübeye davet etti ve ikisi de içeri girdiler. İçeride, sıcak bir şömine yanıyordu ve ortam oldukça huzurluydu.
T, S’yi rahat bir koltuğa oturttu ve ona bir bardak su verdi. “Sana her şeyi anlatacağım,” dedi T, derin bir nefes alarak. “Beni dinlemeni ve sakin olmanı istiyorum.”
13. BÖLÜM SOLARİA
ADASININ KADERİ
T ve S, Kral Valerius’un isteğini kabul ettiler, ancak Solaria Adası’nı nasıl koruyacaklarını ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. T, “Solaria Adası’na nasıl gideceğiz?” diye sordu krala. Kral, “Beni takip edin,” dedi ve kulübeden çıkıp ormana yöneldi. S ve T, el ele tutuşarak kralın arkasından yürüdüler.
Ormanın derinliklerine doğru ilerledikçe, ağaçların arasından süzülen ışıklar ve kuşların cıvıltıları eşliğinde yürüdüler. Kral Valerius, ormanın ortasında durdu ve yere doğru eğilerek gizli bir geçidi açtı. Geçit, büyülü bir ışıkla parladı ve üçü de geçitten geçerek Solaria Adası’na geldiler.
Adanın manzarası, birkaç gün önce bildikleri halinden çok farklıydı. Her yer harabe halindeydi; evler yıkılmış, sokaklar boşalmış ve insanlar korku içinde yaşıyordu. S, “Bu kadar değişmiş olamaz,” diye fısıldadı. T ise, “Evet, ama birlikte bunu düzeltebiliriz,” diyerek S’yi cesaretlendirdi.
S ve T, adanın merkezine doğru ilerlediklerinde, halkın umutsuz bakışlarıyla karşılaştılar. Kral Valerius, “Halkım, S ve T geri döndü. Onlara bir şans verin. Birlikte, adayı eski ihtişamına kavuşturabiliriz,” diye seslendi. Halk, başlangıçta tereddüt etti, ancak S ve T’nin kararlılığı ve cesareti onları etkiledi.
T, S’yi elinden tutarak, “Gel, sana bir şey göstereceğim,” dedi. Birlikte adanın en yüksek tepesine doğru yürümeye başladılar. Yol boyunca, eski hatıralar canlandı ve her adımda birbirlerine daha da yaklaştılar. Zirveye tırmandıklarında, adanın muhteşem manzarası karşılarında uzanıyordu.
T, S’ye dönerek, “Burası bizim için her şeyin başladığı yer,” dedi. S, gözlerinde yaşlarla, “Evet, burası bizim evimiz,” diye yanıtladı. O an, birbirlerine doğru eğildiler ve dudakları birleşti. Öpüştükleri anda, etraflarını yeşil ve parlak bir ışık kapladı. Bu ışık, sadece onları değil, tüm adayı aydınlattı.
Bu büyülü an, S ve T’ye geçmişlerini ve muhafızlık görevlerini hatırlattı. Artık ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı. Solaria Adası’na ait olduklarını ve adayı korumak için doğduklarını hissettiler. Bu yeni farkındalıkla, adanın geleceği için kararlı ve güçlü bir şekilde harekete geçmeye hazırdılar.

14.BÖLÜM
GÜZEL GÜNLER
S ve T, adanın en yüksek tepesinden aşağıya bakarken, içlerinde yeni bir umut ve kararlılık hissettiler. T, “İlk olarak, halkı bir araya getirmeliyiz,” dedi. S başını sallayarak onayladı ve birlikte adanın merkezine geri döndüler.
Merkeze vardıklarında, Kral Valerius halkı toplamış ve onlara cesaret verici konuşmalar yapıyordu. S ve T, kralın yanına geçerek halkın karşısına çıktılar. T, “Hepinizin desteğine ihtiyacımız var. Birlikte çalışarak adayı yeniden inşa edebiliriz,” dedi. S de ekledi, “Her birinizin yeteneklerine ve gücüne ihtiyacımız var. Birlikte, Solaria’yı eski ihtişamına kavuşturabiliriz.”
Halk, S ve T’nin kararlılığı ve cesareti karşısında etkilenmişti. Birbirlerine bakarak başlarını salladılar ve desteklerini göstermek için ileriye doğru adım attılar. Kral Valerius, “Hep birlikte çalışarak, bu adayı yeniden inşa edeceğiz,” diye seslendi.
İlk olarak, adanın savunmasını güçlendirmek için planlar yapıldı. T, adanın etrafına güçlü bir savunma hattı kurmak için halkla birlikte çalıştı. S ise, adanın içindeki yıkılmış evleri ve binaları yeniden inşa etmek için bir ekip oluşturdu. Herkes, el birliğiyle çalışarak adayı yeniden inşa etmeye başladı.
Günler geçtikçe, ada yavaş yavaş eski ihtişamına kavuşmaya başladı. Halk, birlikte çalışmanın ve dayanışmanın gücünü keşfetti. S ve T, her gün halkla birlikte çalışarak, adanın yeniden doğuşuna tanıklık ettiler.
Bir gün, adanın yeniden inşa süreci tamamlandığında, S ve T, adanın en yüksek tepesine tekrar çıktılar. Aşağıya baktıklarında, adanın yeniden canlandığını ve halkın mutlu olduğunu gördüler. T, “Başardık,” dedi. S, “Evet, birlikte başardık,” diye yanıtladı.
S, T’ye dönerek, “Sana bir şey söylemek istiyorum,” dedi. T, merakla, “Seni dinliyorum,” diye cevap verdi. S, “Gel, oturalım,” dedi ve birlikte tepede bir taşın üzerine oturdular. S, derin bir nefes alarak, “Ben hamileyim,” dedi.
T, büyük bir şok ve şaşkınlık yaşadı. Gözleri büyüdü ve bir an için ne diyeceğini bilemedi. İçinde bir anda birçok duygu birbirine karıştı; mutluluk, şaşkınlık, heyecan ve biraz da endişe. T, S’nin ellerini tutarak, “Nasıl yani, ben şimdi baba mı oluyorum?” dedi. Gülümseyerek, S, “Evet,” diye yanıtladı. T, “Bu… bu harika bir haber!” dedi. Gözleri parlıyordu ve yüzünde büyük bir gülümseme belirdi.
S, T’nin tepkisini görünce rahatladı ve gözleri doldu. “Bunu sana söylemek için doğru zamanı bekliyordum,” dedi. T, S’yi kollarına alarak, “Birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz. Hem adayı hem de ailemizi koruyacağız,” diye fısıldadı.
O an, ikisi de geleceğe dair umut ve mutlulukla doluydu. Solaria Adası’na olan bağlılıkları ve birbirlerine olan sevgileri, onları daha da güçlü kılıyordu. Artık sadece adanın değil, aynı zamanda büyüyen ailelerinin de koruyucuları olacaklardı.

15.BÖLÜM SAVAŞ
Gece olduğunda,gökyüzünde garip bir ışık belirdi. S ve T, halkla birlikte bu ışığı izlerken, adanın etrafında devasa bir gemi belirdi. Bu, adaya saldırmak için gelen düşman bir filoydu. Kral Valerius, S ve T’ye dönerek, “Halkı korumalıyız!” dedi.
T, hemen savunma hattını güçlendirmek için harekete geçti. S ise, halkı güvenli bir yere yönlendirdi. Düşman gemileri adaya yaklaşırken, T ve savaşçılar, adanın savunmasını korumak için cesurca savaştılar. S, halkın güvenliğini sağladıktan sonra, T’ye destek olmak için savaş alanına geri döndü.
Savaş şiddetliydi ve düşmanlar güçlüydü, ancak S ve T’nin liderliğinde, ada halkı birlik içinde savaştı. T, düşman gemilerinden birine tırmanarak, geminin kaptanını etkisiz hale getirdi. Bu, düşmanların moralini bozdu ve geri çekilmelerine neden oldu.
Savaşın sonunda, ada halkı büyük bir zafer kazandığını düşünerek sevinçle kutlamalara başladı. T, halkın coşkusunu paylaşırken birden S’nin yanında olmadığını fark etti. Kalbi hızla çarpmaya başladı ve etrafına bakındı. S’nin nerede olduğunu kimse bilmiyordu.
T, endişeyle Kral Valerius’a koştu. “S kayıp! Onu bulmalıyız!” dedi. Kral Valerius, hemen bir arama ekibi oluşturdu ve T ile birlikte S’yi aramaya başladılar. Ada boyunca her yeri taradılar, ancak S’den hiçbir iz bulamadılar.
Tam umutsuzluğa kapılacakları sırada, bir köylü, adanın kuzey ucunda garip bir hareketlilik gördüğünü bildirdi. T, hemen oraya doğru koştu. Kuzey ucuna vardığında, düşmanların geri çekilirken S’yi esir aldıklarını fark etti. S, düşman gemisinde zincirlenmiş haldeydi.
T, öfke ve kararlılıkla doldu. “Seni kurtaracağım, S!” diye bağırdı.

16. BÖLÜM
EHRİMAN ŞEHRİ
Kral Valerius, T’yi yanına çağırdı ve ciddi bir ifadeyle konuşmaya başladı. “T, Ehriman şehri hakkında bilmen gereken çok şey var. Bu şehir, karanlık ve kasvetli bir yer. Yüksek duvarlarla çevrili ve her köşesinde devriye gezen askerler var. Şehrin girişinde, büyük ve ağır demir kapılar bulunuyor. Bu kapılar, sadece düşman komutanının izniyle açılır ve kapanır.”
Valerius, haritayı masanın üzerine serdi ve devam etti. “Şehrin etrafındaki surlar, düşmanların savunma hattını oluşturur. Bu surların üzerinde devasa mancınıklar ve okçular yer alır. Şehrin merkezinde, düşman komutanının karargahı bulunur. Bu yapı, diğer binalardan daha büyük ve daha ihtişamlıdır, ancak aynı zamanda ürkütücü bir görünüme sahiptir.”
Kral, T’nin gözlerinin içine bakarak, “Ehriman’a girmek neredeyse imkansız,” dedi. “Dar ve dolambaçlı sokaklar, her köşede gözetleme kuleleri ve sürekli devriye gezen askerler var. Şehirdeki yaşam, disiplin ve katı kurallarla yönetilir. Halk, sürekli bir korku ve baskı altında yaşar.”
Valerius, derin bir nefes aldı ve ekledi, “Ancak, bu karanlık atmosferin altında, bazı direniş grupları da gizlice faaliyet gösterir ve özgürlük için mücadele eder. Bu gruplarla iletişime geçmek, belki de tek şansımız olabilir. Ama unutma, bu çok tehlikeli bir görev. Her adımını dikkatle atmalısın.”
T, Kral Valerius’un söylediklerini dikkatle dinledi ve başını sallayarak, “Anladım, Majesteleri. S’yi kurtarmak için her şeyi yapacağım,” dedi.
T, kraliyet sarayından çıkarak adanın diğer ucunda kendi inşa ettiği kulübeye gitti. Burada bir süre yalnız kalarak S’yi kurtarmak için bir plan yapmaya çalışıyordu. Tam bu sırada kapı çaldı. “Kim gelmiş olabilir ki?” diye tereddütle kapıyı açtı. Karşısında, adanın uzun zaman önce öldüğünü zannettiği eski büyücüsü Merlin duruyordu.
Merlin, bilge ve güçlü bir büyücüydü. Doğaüstü yetenekleri ve derin bilgisiyle tanınırdı. T, şaşkınlıkla, “Merlin! Sen… sen yaşıyor musun?” diye sordu.
Merlin, gülümseyerek, “Evet, T. Uzun zamandır gölgelerde saklanıyordum. Ama şimdi, S’yi kurtarmak için geri döndüm. Sana yardım edeceğim,” dedi.

17. BÖLÜM
KARANLIK GÜÇLER
Merlin, kapıdan içeri girdiğinde, kulübenin içindeki sıcaklık ve huzur hemen hissediliyordu. Şöminenin yanındaki tekli koltuğa oturdu ve derin bir nefes aldı. T, Merlin’in yüzündeki yorgunluk ve bilgelik izlerini fark etti. Merlin, gözlerini şöminenin alevlerine dikerek konuşmaya başladı.
“S ve sen bu adadan gittiğinizde, adanın hayat enerjisi sönmüştü,” dedi Merlin, sesi hüzünlü ve derindi. “Sizler adanın kalbiydiniz. Siz gittikten sonra, ada halkı umudunu kaybetti ve karanlık günler başladı.”
Merlin, bir an duraksadı ve ardından devam etti. “Gölgelere saklanmamın sebebi, düşmanların beni bulup adanın son umudunu da yok etmelerinden korkmamdı. Geçen gece o ışık tekrar yandı. Geri döndüğünüzü anladım ve gölgelerin içinden çıktığımda S’yi esir aldıklarını gördüm. Onu kurtarmak için çabaladım ama artık çok yaşlandım, eskisi kadar güçlü değilim.”
Merlin, gözlerini T’ye çevirdi ve derin bir iç çekti. “Yıllar boyunca gölgelerde saklanarak, düşmanların planlarını bozmak ve halkı korumak için çalıştım. Ama artık gücüm tükeniyor. S’yi kurtarmak için senin yardımına ihtiyacım var. Senin cesaretin ve benim bilgeliğimle, birlikte bu karanlığı aydınlatabiliriz.”
T, Merlin’in sözlerinden derin bir etkiyle, “Merlin, seninle birlikte bu görevi üstleneceğim. S’yi kurtaracağız ve adayı eski parlak günlerine geri döndüreceğiz,” dedi.
Merlin, başını sallayarak, “Evet, T. Birlikte başaracağız,” dedi ve planlarını detaylandırmaya başladılar.
Merlin, Ehriman şehrinin sadece fiziksel engellerle değil, aynı zamanda karanlık büyüler ve yaratıklarla da korunduğunu açıkladı. “Ehriman, karanlık güçlerle dolu bir yer. Düşmanlar, büyülerle korunan geçitler ve yaratıklarla dolu zindanlar inşa ettiler. Bu yaratıklar, sadece karanlık büyülerle kontrol edilebilir ve çok tehlikelidir.”
Merlin, T’ye bazı büyülü eşyalar verdi. “Bu eşyalar, karanlık güçlere karşı korunmanı sağlayacak. Ayrıca, adanın eski haritalarını ve gizli geçitlerini de biliyorum. Bu bilgi, Ehriman’a gizlice girmemize yardımcı olacak.”
T, Merlin’in verdiği eşyaları dikkatle inceledi ve başını sallayarak, “Bu eşyalar ve bilgilerle, S’yi kurtarabiliriz. Ama dikkatli olmalıyız. Karanlık güçler, her an bizi bekliyor olabilir.”
Merlin, T’ye güvenle baktı. “Birlikte başaracağız, T. Karanlık güçlere karşı savaşacağız ve S’yi kurtaracağız.”
Merlin, T’ye derin bir sevgiyle baktı ve yumuşak bir sesle, “En büyük sihir, ikinizin sevgisi,” dedi. “Bu sevgi, karanlık güçlere karşı en güçlü silahımız olacak.”
Merlin, ardından derin bir nefes aldı ve şifreli bir şiir okumaya başladı:
Sevgiyle dolu kalpler, karanlığı aydınlatır,
Bir fedakarlık, ışığı sonsuza taşır.
Bir can, diğerini kurtarmak için feda edilir,
Sevgi, en büyük sihirdir, her şeyi yenebilir.
T, Merlin’in okuduğu şiiri dikkatle dinledi ve anlamını çözmeye çalıştı. Merlin, T’nin yüzündeki endişeyi fark ederek, “Bu şiir, sevginin gücünü ve fedakarlığın önemini anlatıyor. S’yi kurtarmak için büyük bir fedakarlık gerekebilir. Ama unutma, sevgi her zaman en güçlü sihirdir,” dedi.
T, Merlin’in sözlerinden derin bir etkiyle, “Anladım, Merlin. Sevgiyle ve cesaretle bu görevi üstleneceğim.

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar...
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut...
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım...
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat...
Durma kendini hatırlat...
Durma göğe bakalım...
Cemal Süreya : hayat kısa kuşlar uçuyor
Furûg ferruhzâd: kuş ölür sen uçuşu hatırla
İlhan Berk: kuşlarını alıp gidiyor gök.
Ahmet haşim : kuşlar mıdır onlar ki her akşam alemlerimizden sefer eyler
Edip cansever : gökyüzü karışıksa kuşların işi
Can Yücel : bu dünya yoruldu mu kuşlar konsun diyedir.
Nilgün Marmara : öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna.
Can Yücel : kuş olup konmak isterken ağaç olup kök salıyoruz.
Ah Muhsin ünlü : samimi olmak en güzel kehanettir bırakın kuşlar uçmaya münhasır olsun.
İbrahim tenekeci : bir yastık arıyorum kuş seslerinden.
Ülkü Tamer : bana çiçek gönderme bir kuş ağacı gönder.
Metin Altınok : koyup zarfın içine üstünü acıyla pulladım sana bir sevinçlik menevişli koş yolladım.
2. Sayfa: Beklenmedik Bir Mesaj
Eriklerle başlayan o ilk sohbetin ardından, günler geçti. Aramızda bir sessizlik oluşmuştu, sanki birbirimizi unutmuş gibiydik. Birkaç gün boyunca Instagram’da bir mesaj daha gelmedi. Ben de mesaj atmadım. Zihnimin bir köşesinde bu sohbetin, belki de sadece basit bir karşılaşma olarak kalacağını düşünmeye başlamıştım. Hayat yine kendi rutinine dönmüştü, eriklerin kısa sürede kaybolduğu gibi.
Sonra, beklemediğim bir anda telefonum titredi. Bir bildirim düştü: Instagram'da bir mesaj.
Açtım. O, yeniden yazmıştı. “Kimsin sen?” diye sormuştu. Bu mesaj beni hem şaşırttı hem de meraklandırdı. Sanki tanıdığı biriyle konuşuyormuş gibi bir tavrı vardı. Merakını gidermek istercesine birkaç mesaj daha yolladı. Eski sevgilisi olduğumu sanıyordu. Belki de bu yüzden tekrar bana yazmıştı, bir yanılsama içindeydi.
Ama ben değildim o kişi. Derin bir nefes alıp ona cevap yazdım. “Eski sevgilin değilim,” dedim. “İsmimi , X şehirde yaşıyorum.” Bir süre sessizlik oldu. Mesajımı okudu, ama bu sefer sohbete devam etmedi. “Tamam,” diye yazdı sadece, kısa ve net. Sohbet, sessizce son buldu.
Bir yanım merak ediyordu. Acaba bu kadar kısa süren bir tanışıklık burada mı son bulacaktı? Yoksa bir gün yeniden yazar mıydı? Ama o gün için konuşmamızın sonuna gelmiştik.
3. Sayfa: Yanılsama
Onunla o ikinci konuşmamızdan sonra, aramızdaki sessizlik yeniden başladı. Ama bu defa, bir yanım daha dikkatliydi. Artık Instagram’da paylaştığı hikayelere daha fazla dikkat eder olmuştum. Bir hafta geçmişti, zaman akıp gidiyordu. O sırada bir hikayesini gördüm, yine ilgimi çekmişti. Hikayesinde çekilmiş bir selfie vardı, gözleri derin ve anlamlı bakıyordu.
Kendimi tutamadım. Parmaklarım yine hızlıca klavyeye dokundu. Bu kez daha kişisel bir şey yazdım: “Gözlerin gerçekten çok güzel.”
Mesajı gönderdikten sonra bir an duraksadım. Acaba ne düşünecekti? Birkaç dakika sonra yanıt geldi: “Teşekkür ederim.” Cevap basit ama içten görünüyordu. İçimdeki merak ise büyüyordu. Bu kez bir adım daha ileri gittim. “Başka biri de sana gözlerinin güzel olduğunu söyledi mi?” diye sordum.
Bir süre cevap gelmedi. Beklediğimden daha uzun sürdü. Sonra ekranda beliren o tek kelimeyle karşılaştım: “Evet.” Belki de sıradan bir cevaptı, ama beni daha fazla düşünmeye sevk etti. O sırada sayfasında gezinirken, gözüm bir fotoğrafa takıldı. Yanında bir erkek ve yanında bir çocuk. Birden içimde bir yanılgı oluştu; sanki o fotoğraf bir ipucuydu. Onun evli olduğunu ve bir çocuğu olduğunu düşündüm.
Düşünceler kafamda hızla dönmeye başladı. Hemen mesaj yazdım: “Kusura bakma, evli olduğunu bilmiyordum. Özür dilerim.” Kalbim biraz sıkışmıştı. Yanıt gecikmedi. “Sorun değil,” diye cevap verdi, sanki bu mesele üzerinde fazla durmak istemiyormuş gibi.
Ve böylece üçüncü konuşmamız da sessiz bir şekilde sona erdi.
4. Sayfa: Gerçeğin Sevinci
Üçüncü konuşmamızdan sonra kafamda birçok soru işareti kalmıştı. O adamın kocası olduğuna o kadar emindim ki içimde büyük bir hüzünle yaşamaya başlamıştım. Zihnim sürekli bu düşünceyle meşguldü; belki de her şey başladığı gibi sessizce sona erecekti. Ama hayat bazen bize hiç beklemediğimiz sürprizler sunar.
Bir hafta sonra, yeniden Instagram’da bir hikaye gördüm. Yine o adamla birlikte çekilmiş bir fotoğraf. Bu kez dikkatimi bir şey daha çekti: "Kardeşim" etiketiyle paylaşmıştı. Bir an duraksadım, kafamda her şey yerine oturmaya başladı. O adam kocası değil, kardeşiymiş! İçimde bir ferahlık hissettim, rahatlamıştım. Fotoğraftaki çocuğun da yeğeni olduğunu ögrendim.
Hemen mesaj yazdım. Bu kez endişeli değil, mutluydum. “O kişi senin kocan değilmiş, kardeşinmiş. Bunu neden söylemedin?” dedim. Gülerek cevap verdi, sanki eğlenircesine: “Sen bana o kişinin kocan olup olmadığını sormadın ki!”
Bir an durdum, gerçekten de sormamıştım. Yüzümde bir gülümseme belirdi ve hak verdim. “Evet, doğru,” dedim. Ama içimdeki sevinci kelimelere dökmek mümkün değildi. O an içimdeki her hücre sanki yeniden canlanmıştı. Kalbim daha hızlı atıyordu, mutluluktan kendimi hafiflemiş hissediyordum.
5.Sayfa:Engeller Kalkıyor
Dilara'nın evli olmadığını öğrenmem, içimde tarif edilemez bir mutluluk yaratmıştı. O gün adeta yeniden doğmuş gibi hissettim. Artık önümde hiçbir engel yoktu; zihnimde yıllarca kalabilecek bir rahatlama, bir umut vardı. Artık onunla iletişime geçme vaktinin geldiğini biliyordum. Onunla konuşma cesaretini toplamıştım ve bu, beni heyecanlandırıyordu.
Her gün Instagram'da paylaştığı fotoğraflarına bakıyordum. Fotoğraflarını incelerken, ona olan ilgim her geçen gün artıyordu. Özellikle bir fotoğrafı vardı ki, bende derin bir iz bıraktı: COVID döneminde çekilmiş bir maskeli fotoğraf. O maskenin ardında sadece gözleri görünüyordu. Ama ne gözlerdi! O gözlerin derinliği, ifadesi, güzelliği... Sanki her bir bakışı kalbime işlenmişti. Maskenin ardında gizlenmiş güzellikler, gözlerinin ihtişamıyla açığa çıkıyordu. Belki de o gözlere daha önce hiç kimse bu kadar dikkatle bakmamıştı, ama benim için o fotoğrafın yeri ayrıldı.
Zaman geçtikçe onunla ufak ufak iletişim kurmaya başladım. Başlarda sadece küçük mesajlar, kısa konuşmalar oldu. Ama bu bile benim için büyük bir anlam taşıyordu. Dilara bana her gün dört defa cevap veriyordu; sabah 10:45’te, öğle 13:30’da, akşam 21:00’de ve bir de gece 03:50’de. Gecenin 03:50’si ise beni düşündürmeye başlamıştı. Neden böyle garip bir saatte bana cevap veriyordu? Bu saatte ne yapıyordu? Onun hayatında başka biri var mıydı? Yoksa uykusuz gecelerinde benimle mi meşgul oluyordu?
Bu düşünceler kafamda dolaşırken, onunla her konuşmamızda bu saati sorgulamak istiyordum. Ama bunu açıkça soramam; çünkü daha ilişkimizi o seviyeye getirememiştik. Bir yandan da, bu saatlerde başkasının varlığını düşündükçe içimde tuhaf bir kıskançlık büyüyordu. O gece 03:50 cevabının ardında kim vardı? Belki de bir başkası da benim gibi ona hayranlık duyuyordu. Bu bilinmezlik, içimde bir sızı bırakıyordu ama sabırlı olmalıydım. Daha fazla konuşmalıyız ki, belki de bu sorularımın cevabını bulabilirdim.
Her geçen gün, onu biraz daha tanımak, ona biraz daha yaklaşmak istiyordum. Ama henüz yollarımız tam anlamıyla kesişmemişti. Şimdilik sadece beklemem gerekiyordu; belki de o, bu saatin nedenini bir gün bana kendisi açıklayacaktı.